Richard Falk Açık Radyo'da M.can Tonbil ve Ömer Madra'yla beraber.
Dünyanın önde gelen düşünür ve aktivistlerinden Profesör Richard Falk, Açık Gazete’de konuğumuzdu. Dünyanın sorunlarıyla başetmek için ihtiyaç duyduğumuz iki temel noktayı şöyle anlattı:
"Bu sorunları çözeceksek, iki şeye ihtiyacımız var bence: Birincisi, türün ayakta kalmasına dair bir çeşit irade beyanı. Böyle birşeye sahip değiliz. Hayatta kalmak için kişisel irademiz var, ulusal irademiz var, hatta medeniyet olarak da irademiz var. Ama insan türünün kendisinin hayatta kalması için bir iradeye sahip olduğunu gösteren bir kanıt yok. Bu birinci ihtiyaç.
"İkinci ihtiyacımız da, yeni siyasi radikalizm: Yani, ifadesini gençliğin ve, bir dönüşüm aracı olarak dünyanın dört bir tarafında mobilize olan insanların Marksizm sonrası siyasi radikalizmi. Yeni bir araca ihtiyacımız var: Dünya işçileri bu devrimci yükü taşıyacak durumda değil. O yeni aracının kim olacağını tam bilebilmemiz içinse vakit henüz çok erken.
"Ne var ki, bu yeni araç, türün ayakta kalmasına ilişkin bu irade ile birleşip bütünleşmedikçe, iklim değişikliğinin önümüze getirdiği zorlukla baş etme konusunda ihtiyaç duyulan cevabı getiremeyecektir."...
İndirmek için: mp3, 49.9 Mb.
4 Eylül 2014 tarihinde Açık Radyo’da Açık Gazete programında yayınlanmıştır.
Açık Gazete’nin podcast servisine ulaşmak için tıklayın.
***
Ömer Madra: Açık Radyo burası, 94.9, acikradyo.com ve Açık Gazete programında özel konuklarımız var. Prof. Richard Falk’u daha önceleri de burada birkaç defa konuk etme onuruna sahip olmuştuk ve Hilal Elver eşi, aynı zamanda akademisyen ve gıda güvenliği konularında uzmanlaşıyor. Richard Falk’u da bilmeyen yoktur herhalde; çok uzun zamandan beri hem uluslar arası ilişkiler alanında hem de Birleşmiş Milletler’in Filistin konusunda özel raportörü olarak görev yapmıştı. Dünyanın önde gelen aydınlarından, entelektüellerinden ve düşünürlerinden birisi, hazır Türkiye’de iken ikisini de yakaladık ve Hilal hanımdan da özel olarak çevirmenlik yapmasını rica ettik, o da bizi kırmadı, çok teşekkür ederiz. Hoş geldiniz. Hilal Elver: Hoş bulduk! Richard Falk: Her şeyden önce çok teşekkürler bizi konuk ettiğiniz için programınıza. ÖM: Çok teşekkürler. Kısa bir sorum olacak; dünyadaki bütün sorunları, bütün problemleri, son 10-15 yıllık sorunu, Afganistan, Irak savaşları, Suriye, Somali ve diğer katastrofik ülkeler hakkındaki son olumsuz gelişmelerin bizi dünyada nereye doğru sürüklediğini sormak istedim. Ayrıca küresel iklim değişikliğini de daha söylemedim bile bu sorunların arasında. RF: Büyük sorunlardan bahsettiniz, bunların arasına ben bir de Mısır’ı katmak istiyorum, çünkü Mısır’daki olaylar son birkaç yıldır çok ciddi boyutlarda gündemi oluşturuyor. Önce otoriter Mübarek rejiminin sona erdirilmesi fakat onun arkasında hemen hemen, hatta daha da otoriter yeni bir rejimin getirilmesi, bu rejimin insana ve çevreye verdiği zararlar ve bir karşı devrimin ortaya çıkması Arap baharında Mısır’da gördüğümüz resimler karşısındayız. Umarım bu son dönem değil çünkü karşı devrim ve bundan sonra bir üçüncü restorasyon dönemine geçmesini tahmin ediyoruz, daha doğrusu bunu umut ediyoruz. Yeniden sürdürülebilir bir sistemin Mısır’da yerleşmesini bir umut olarak şu anda düşünmekteyiz. ÖM: Siyasetçilere de böyle bir vizyon gelir diye umut ediyoruz. Biz de dünyanın en önemli küresel sorunu olan iklim değişikliğinin ve dünyayı tehdit altında bırakan bu ciddi sorunun üzerinde duralım. RF: Her şeyden önce başlangıç olarak şunu söylemek istiyorum, bu küresel iklim değişikliği özellikle bölgemizde, Ortadoğu’da çok ciddi sorunlara yol açacak gibi görünüyor. Çünkü bu konudaki beklentilere ya da raporlara bakacak olursak Ortadoğu ülkelerinin iklim değişikliğinin problemli sonuçlarından direk olarak etkileneceğini gösteriyor. Bunlar hem su kaynaklarının azalması, çölleşme ve denizlerin yükselmesiyle kıyı yönetimlerindeki problemler ve aynı zamanda aşırı hava olaylarının daha çok hızlı bir şekilde bu bölgeye etkileyeceğini görüyoruz. Maalesef trajiktir ki Ortadoğu’daki politik sorunlar bu iklim değişikliği sorunları konusunda bölgesel bir aktivitenin olmasını engelliyor. Çünkü bölgedeki ülkelerin politik sorunları çok fazla, halbuki iklim değişikliği mutlaka ortak çalışma gerektiren bir sorun. Bu çok önemli bir trajedi olarak karşımıza çıkıyor Ortadoğu’da. Eğer global olarak soruna bakarsak, orada da sorunu hepimizin bildiği gibi gelişmiş ülkeler tarihsel sorumluluklarını üzerlerine almak istemiyorlar, çünkü onlar endüstri devriminden sonraki aktiviteleri nedeniyle sera gazlarının salınımı açısından çok ciddi sorumluluklara sahipler. Fakat bu sorumluluğu almak istemiyorlar. Gelişmekte olan ülkeler ise gelişme nedeniyle ekonomik büyümeye daha önem verdikleri için gene iklim değişikliğiyle ilgili olan politikalara çok sıcak bakmıyorlar. Bu durumda çok ciddi problemlerle karşı karşıyayız. ÖM: Siyasi bir felç olma durumu. RF: Türkiye’nin aslında bu resimde iyi bir durumda, yeni liderliğin, Türkiye’deki yeni liderlik değişiminin bu konuda önemli faydaları olacağını düşünüyorum. Türkiye bölgesi içinde diğer ülkelere nazaran daha stabil bir politik ve ekonomik duruma sahip. Bu yeni bir bakış açısı getirebilir bölgeye, hatta bölge ötesinde dahi aktif bir politika izlenebilir. Şimdiye kadar Türkiye’nin çevre konusundaki politikaları hiç aktif değildi ama bundan sonra olabilir diye düşünüyorum. Can Tonbil: Şu anda Türkiye’nin ve dünyanın gündeminde ana bir konu var IŞİD’in ortaya çıkması ve etkileri. IŞİD’in hareketlerine baktığımız zaman küresel iklim değişikliğinin başlıca sebebi olan petrol kaynaklarını ele geçiriyorlar ve başlıca sonucu olarak da su kaynaklarını ele geçiriyorlar. Yani küresel iklim değişikliğiyle arasındaki o bağı da görebilmek mümkün. Bu köktenci örgütlerin ortaya çıkışıyla alakalı nasıl bir yorumunuz var? FR: Öncelikle hem insani açıdan, hem politik açıdan hem de kaynak yönetimi açısından IŞİD’in aktiviteleri son derece ciddi, önemli bir problem; petrol ve para ilişkisi, su ve güç ilişkisi tamamen kullandıkları yöntemler bölgede daha kuvvetli bir hale gelmek için. Benim tek ümidim bu hareketin kısa dönemli olacağı çünkü çok aniden ortaya çıkan bir radikal politik İslam hareketi, köktenci İslam hareketi ve herkesi tehdit ediyor bölgede, hem uluslar arası kuvvetler açısından, Batı açısından hem de bölgedeki diğer ülkeler, mesela S. Arabistan ve İran’ın bile bu konuda çok ciddi korkuları var. Bir noktada sanki birleştirici bir özelliği var, bu o kadar kötü bir Frankeştayn haline geldi ki bu durumda bölgedeki ülkeler kendi sorunlarını bırakıp bir araya gelip bunu yok etmeye çalışacaklardır. ÖM: Tekrar iklim değişikliğine dönersek, iki hafta içinde 21 Eylül’de başlayan önemli bir iklim değişikliği hareketiyle karşı karşıyayız. New York’ta 100’den fazla Amerikalı grup, dünya çapında 750’den fazla organizasyon bu iklim değişikliği toplantısına, aslında Birleşmiş Milletler çatısı altında Ban Ki-moon’un yaptığı toplantı öncesi 100 milyon kadar sivil toplum örgütünün katılacağı önemli bir toplantı. Buna Türkiye açısından bakarsak, acaba bu yeni bir yenilikçi ya da ileriye yönelik ve yapıcı bir politika bekleyebilir miyiz bu toplantıdan? RF: STK’ların mobilize olması son derece önemli, zaten onların büyük ölçüde hayal kırıkları oldu çünkü devletler sorumlu davranmadılar. Bu STK’ların bir araya gelmesi ve ülkelerindeki yöneticileri biraz uyandırması açısından çok önemli. Bu küresel iklim değişikliği konusunda harekete geçirme açısından STK’lar çok önemli çünkü bir noktada da dünya uluslar arası şirketlerinin ihtirasları, askeri bir takım planlar varken bu iklim değişikliği bir noktada geride kaldı. Bunu ancak STK’ların açığa çıkarması ya da ülkelerini biraz baskı altı almalarıyla ortaya çıkabilir. Türkiye açısından eğer böyle bir liderlik ya da herhangi bir katılım, pozitif ya da biraz dikkati çekecek bir atılım yapması son derece önemli. Fakat bunu tarihsel bu noktada Sayın Davutoğlu’nun yapıp yapmayacağı konusunda bir şey bilmiyorum ama bildiğim şu var, hem özel hem de kamuya açık toplantılarımızda bu konudaki anlayışının son derece olumlu olduğunu çok iyi biliyorum. Çünkü o, sorunu hem çok iyi anlıyor hem de dünya vatandaşı olarak bu soruna bakmanın gerekliliğini, milli çıkarlar değil de gezegen çıkarlarını anladığını ve bunu dile getirdiğini biliyorum. Ama şu noktada yapar mı? O konuda hiçbir fikrim yok. ÖM: Evet bu son derece kritik bir soru hakikaten, bunu bekleyip görmekten başka çaremiz yok. RF: Tabii. CT: ABD’de ikamet ettiğiniz bu soruyu soruyorum, orada yükselen bir dalgadan bahsetmek mümkün. Obama’nın son aylarda iklim değişikliğiyle alakalı verdiği demeçler var. Aynı zamanda kendisiyle beraber çalışan uzmanların yaptıkları uyarılar var. NASA neredeyse her hafta farklı bir uyarı yapıyor. Diğer taraftan baktığınızda ise ABD’nin Kaliforniya bölgesi dünya üzerinde görülmemiş bir kuraklıkla karşı karşıya. İnsanların tepkileri nasıl ABD’de? Hilal Elver: ABD’de STK’ların ve insanların bilinçleri son derece yüksek, yani hemen hemen her hafta bu konuyla ilgili bir 5-6 toplantı oluyor her üniversitede. Herkes bunun bilincinde, Türkiye’deki gibi değil, bizde tam anlamıyla bir toplumsal hareket haline dönüştüğü söylenemez. O açıdan bakıldığı zaman Amerika çok daha ileride, aynı zamanda Amerika’nın liderliği son derece önemli, çünkü onların bir kere hem politikaları küresel olarak bütün global politikayı değiştirebilecek kabiliyette sonuçlara yöneliyor. Ancak Amerika’da maalesef demokratlar ve cumhuriyetçiler arasında bu konuda çok ciddi sorunlar var. Ayrıca çok uluslu şirketlerin ve enerji şirketlerinin baskıları sonucu bir de kamuoyu var ki belki %50 Amerikalı hâlâ iklim değişikliği olduğunu kabul etmiyor. Bu durumda bizde hiç olmazsa böyle bir sorun yok. Yani bizde öyle sanıyorum ki henüz enerji şirketleri insanların beyinlerini yıkamıyorlar çünkü zaten insanların beyinlerinde çok yerleşmiş bir bilgi yok bu konuda. Onun için şu anda çok önemli STK’ların öne çıkması ve böyle bir akımın Türkiye’ye gelmemesi açısından. CT: Bu hareketin aktörleri kim olacak? Yani “dünya nereye gidiyor?” diyoruz da bu gittiği yerdeki aktörler ve değiştirici aktörler kimler olacak, kimlere iş düşüyor? RF: Arap baharında da gördüğümüz gibi gençlik olmalı ve gençlik olacaktır diye düşünüyorum. Gerçi Arap baharında istedikleri sonuca ulaşamadılar, devam ettiremediler ve kalıcı olmadı. Mesela bu Arap baharından sonra Batı’da gençliğin bir işgal (occupy) hareketine giriştiklerini gördük, hatta bizim buradaki Gezi hareketi de bence onun bir bağlantısı gibi gelmişti bana o zaman, hiç olmazsa böyle bir hareketin başlangıcı. Fakat bu yeterli değil çünkü bazen politik olarak ülkelerin liderlerini değiştirmeniz mümkün ya da böyle düşünebilirsiniz ancak ideolojiniz ve programınız yoksa o zaman bunu devam ettirmeniz imkansız. Bu nedenle bir bakmak gerekiyor acaba bu yeni hareketin böyle bir yapısal bir gücü var mı? Sadece hükümetin, devletin, ülkenin başındakini ortadan kaldırmak yeterli değil, bunun yerine yeni bir düzen geçirebilme kabiliyeti olmalı. Bunun için de iki tane önemli konu var, birincisi türlerin kendi kendilerine idare etme ya da ayakta kalma isteklerinin olmadığını düşünüyorum. Biz kişisel olarak ya da medeniyet olarak bir takım şeyleri, varlığımızı idame ettirmeye çalışıyoruz ama sadece insan türü olarak böyle bir idame etme kabiliyetleri olduğunu düşünmüyorum. İkincisi de bir radikal politikaya ihtiyacımız var, gençliğin bu katılımını daha devamlı hale getirmek için. Yani bu konuda bir kimlik gerekiyor, gençlik hareketinin bir kimliğe ihtiyacı var yeni bir hareket yaratabilmesi için. ÖM: Evet post Marksist politikalara da bir araç olarak yeni bir harekete ihtiyaç var. Çok teşekkür ederiz ikinize de. HE: Biz de teşekkür ederiz. ÖM: Tercüme için de ayrıca bizi büyük bir yükten kurtarmış oldunuz. HE: Bence siz çok daha iyi yapardınız ama çok teşekkürler. ÖM: Sizi zaten Açık Radyo’da bir başka programda duyma fırsatı da bulacağız. RF: İlginç sorularınız için teşekkürler.